Thursday, June 7, 2018

Kafayı yemek üzereyim lol

Yazmak rehabilitasyon gibi bir şeyse, ben de bu yöntemi iyice benimsedim sayılır. Az önce işten geldim, araç olmadığı için motora bindim de geldim. Sabah da 7de ofise gitmiştim. İyice kafayı kıracağım böyle giderse gibi hissediyorum. Bu yüzden biraz konu başlıklarına ayırarak anlatayım çünkü biraz yorgunum. Böl ve yönet yapalım. 

1. Bu sabah gördüğüm rüya
Google mapsten street view yapıyoruz ya. İşte o sağ köşedeki adamcık gibi bir yere atılmışım. Önce Avustralya sanıyorum. Uçurumun kıyısında okyanusa bakan bir otoyol. Yürüdükçe yürüyorum, tek tük evler belirmeye başlıyor. Binalar çok katlı, bej rengi, köhne, gitgide sıklaşıyor. Birden kardeşim çıkageliyor, beraber yürüyoruz. Bir şehir merkezine geliyoruz. Daha önce hiç görmediğim bir yer burası. Kocaman Arapça tabelalar var. Bir yola sapıyoruz, upuzun uzanıyor, iki yanda Çin restoranları, dükkanlar. Etrafta kimse yok, burası neresi diye sormak istiyoruz ama bir yandan böyle tahmin etmeye çalışmak da eğlenceli. Uzun yol yokuş oluyor, çıkıyoruz ve bitiyor. Çıkmaz bir sokakmış. Bu yüzden geri dönüyoruz. Kardeşim "Abla burası neresi?" diye soruyor. Batı Afrika'da bir yer, belki Çad! diyorum. Ama uyduruyorum da. 

2. Kampımıza Japonlar geldi
Ve bir ambülans bağışladılar. Bunun üzerine danslar yapıldı, kampta en etkin insanlar olan kadın dans grubumuz (doğum kontrol üzerine mesaj veren şarkılar söyleyen, sürekli gülümseyen, süper dans eden bir grup) Japon büyükelçisi beyi dansa kaldırdı. Hayatımda gördüğüm en değişik sahnelerden biriydi. Keşke bu görsel hafızamı sizinle paylaşabilsem.

3. Aşırı çalışma sonucu beynimde oluşan deformasyon
Keşke ben işime aşık bir kariyer kadını olsaydım. Ama malesef ömrüm boyunca öyle biri olamadım. Ben de kampta ve ofiste geçirdiğim günde ortalama 13 saati nasıl eğlenceli geçirebilirim diye, bilinçsizce düşünmeye başladım. Aslında buna düşünmek de denmez, bilinçdışının basit bir oyunu diyelim. Ve sonunda ofisimizin doktorundan hoşlanmaya başladım. Böylece kamptaki yaşamıma bir heyecan gelmiş oldu. Ben buna "romantik sitümülasyon" adını verdim. Hayat bazen o kadar anlamsız, boş, yavan olur ki onu dolduracak, kendimizi motive edecek bir şeyler ararız. 

Doktorun ülkesinden (Doğu Afrika ülkesi) iki tane çok cool şarkıcı biliyorum: biri bir klasik olmuş, ikincisi 70lerin psychedelic rakçısı. Onunla tanışır tanışmaz bunu söyledim. Şu ana kadar bana çok saçma şeyler söyledi, soykırım anıtına gittiğimizde "İşte bunlar hep emperyalist güçlerin oyunu" dedi, Hollandalı Barış Danışmanımızın evinde yaptığı hipster vejetaryen yemekler hakkında "onları tavuklar yer" demek olsun. Çocuklar bana "Hello muzungu!" dediğinde "Hello Africa!" demek olsun (yok aslında bu esprisi iyiydi). Açıkçası birinden hoşlanacaksam bu kişi babamdan biraz daha açık görüşlü olmalıydı diye düşünüyorum. Yine de bilinçaltımız böyle şeyleri dinlemiyor.

4. Onun da benden hoşlandığını gösteren küçük detaylar
  • Vaktin var mı? dediğimde "Senin için her zaman vaktim var" dedi.
  • Hiç işi olmamasına rağmen koordine ettiğim toplantıya gelip yanıma oturdu, ne işin var burada diye soranlara gülerek omuz silkti.
  • Kinyarwandaca "tarafsızlık" ve "Bugün günlerden Perşembe" dediğimde "Neden böyle şeyler öğreniyorsun, seni seviyorum demeyi öğren" dedi. (Bunu 2 -yazıyla İKİ kere yaptı)
  • Bir ülke örnek verecekse "Türkiye" diyor.
  • Bir keresinde çok yorgundu. Ben de yanına gidip omzuna elimi koyarak "Yorgun musun?" diye sordum. O zaman kafasını kaldırıp bana baktı ve utangaçça gülümsedi ve bu esnada sanki zaman biraz yavaşladı.
5. Bu kadar yeter
Bir sonraki yazımda size iş arkadaşlarımı, ülkenin politik durumunu, ve çeşitli kişisel sorunlarımı anlatacağım.

1 comment: